29 Ekim 2011 Cumartesi

Buluşma...

Tarih: 24.10.2011

Yer: İstanbul Bilgi Üniversitesi, Santral Kampüsü, Rezidans Toplantı Salonu

Konu: Liseliler Kendini Kentini Keşfediyor Projesi Lise Öğretmenleri ile Ön Toplantı

Katılanlar: İstanbul St. Joseph, St. Michel, İzmir St. Joseph, İzmir Amerikan Koleji, Çankaya Sancak Lisesi, Özel Nilgün Doğay Lisesi, Özel Yeni Yıldız Anadolu Lisesi, Dokuz Eylül Üniversitesi, Özlüce Şahin Kaya Anadolu Lisesi, Ankara TED Koleji, Şişli Terakki liseleri öğretmenleri, MAP 407-408 son sınıf öğrencileri, Prof. Dr. Halil Nalçaoğlu, Doç. Dr. Serhan Ada, Yrd. Doç. Deniz Ünsal, Yrd. Doç. Burcu Yasemin Şeyben, Aylin Kalem, Memed Erdener, Yrd. Doç. Gökçe Dervişoğlu Okandan, Arş. Gör. Ceren Özpınar, Arş. Gör. Gökçe Sanul, Arş. Gör. Hülya Alkan, Arş. Gör. Ceylan Uşaki Erali



Toplantı, Gizem ve Cansu tarafından yapılan tanıtım sunumuyla açıldı. Yapılan power point sunumunda, “Biz kimiz?, Ne yaptık? Ve ne yapmak istiyoruz?” sorularının cevapları verildi. Aynı zamanda projede bu sene yapılmak istenen yenilikler son projeden alınan çıktılar üzerine konuşuldu. Daha sonra kısa bir tanışma seansından sonra, gelen lise öğretmenlerinin sorularıyla beraber tartışma kısmına girildi.


Genel Hatlarıyla Tartışma:

- Çocuklar bunu yapmaya hazır mı? Sorun çözmelerini istemek kolaylaştırmaz mı?
- Kolaj pasif bir yöntem, beden kullanılabilinir mi? Beden kullanımı gençlerde körelmiş.
- Rol model kim seçilebilir? Gerçek ama farklı ve alışılmadık kişiler olmalı.
- Rol model meslek mi olacak? Mesleği ekarte etmek hani kritere göre rol model seçimine yönelebilirler?
- Çocuklar ÖSS'den nasıl vakit ayırabilecek, çalışmalardan alıkoyarsa proje nasıl ilerleyecek? (yönetimsel sıkıntılar, veliler vb.)
- Önlerine problem –sorun- verilse dar olan bakış açılarını genişletmelerine yardımcı olur mu?
- Rol model ünlü olmak zorunda mı, neden ?
- Tanınan ünlülerden başka başarılar önerilirse -belki anti kahraman- başka sıradan olmayan ama başarılı insanların gösterilmesi onları klişe “başarılar”dan korur mu? Projenin başarılı olmasını etkiler mi?
- Çocuklar aynı zamanda aslında bu kadar “boş” adlandırılmamalı mı? Beklediğimizden farklı kitlelerle karşılaşabilir miyiz? Bu projeyi aksatır mı?
- Onları çok yoldan çıkarmadan, batıda uygulandığı gibi “eğitime ara verme” fikrini onlara sorgulatabilir miyiz? Bu onların hayallerini destekler mi?
- Kim olmak istemiyorsun? Sorusu, projeye katkı sağlayabilir mi?
- Ek araştırma: Öss birincileri, sonuncuları hayatın neresindeler? Bir anti-tez, onlara destek olabilir mi?
- Eğitim sistemi sorgulatılabilinir mi? Tehlikeli mi? Popüler akademik başarılar hayatın neresinde?

Notlar: Yağmur Ertekin

Fotoğraflar: Sırma Aksüyek


Lise öğretmenleri

23 Ekim 2011 Pazar

Bellek

                                         Belleklerimizi açalım

     Yaşadıklarımızı diğer hayatlardan üstün kılabilir miyiz? Bu hafta ilk olarak, belleğimizi derinleştirerek bunun mümkün olabileceğini konuştuk, James Joyce'nin Ulysses adlı kitabı üzerinden ...
     Unutamadığımız anlardan yola çıkıp, James Joyce'un sadece bir anı sayfalarca yazdığını inceledik, belki de hatırladığımız bir ya da iki andan fazlası olduğunu farkettik. Tuhaf anları, geçmişimize ufak tuhaflık tepecikleri olarak yerleştirmenin nasıl olacağını düşündük..
     Memed Hoca’nın Şimdi Tepesi'nden bir önceki yazımızda bahsetmiştik. Yine bu tepeye ait bir grafik ile beraber, durduğumuz anda geçmişin bizi yutabileceği, bunun için anlarımızın değerini bilmemiz gerektiği ve anılarımızı anlamlandırıp, onları yontmamamız gerektiği üzerinde konuştuk. 
     Bir köpekbalığı örneği verdik;
 Köpekbalığı kemiksiz, kıkırdaktan oluşan bir anatomik yapıya sahip olduğu için, ancak yüzünce solungaçlarından nefes alabiliyor ve böylece hiç bir zaman yerinde kalamıyor. Yerinde kalırsa öleceği metaforunu geçmişin bizi hapsedebilme gücü ve hatta yok edebilme gücü üzerinden kullandık.
İnsan kültür mirasının 3 öğe etrafında dolandığını konuştuk. Bunlar:
- İyi
- Güzel
- Doğru

     İyi ve doğru toplumda daha az eğilip bükülebilen olurken, güzel kavramının ne kadar relatif olduğu ve sürekli yenilendiğinden bahsettik. Çirkin olanın dahi dönemsel olarak güzel kabul edilebileceğini vurguladık ve bunu bir deyim ile pekiştirdik;
“An ugly, good idea is better than a beautiful bad idea.”
     
     Buradan “Desigual” (eşit olmayan) adlı İspanyol giyim markasına değindik. Reklam kampanyaları “Çıplak gel, ne kadar giyebilirsen giy, git!” olan ve oldukça pahalı olan bu markanın reklam kampanyasının ulusallığı üzerine tartıştık. Bu fikir ile tüm dünya basınında manşet olması ve bunun bilincimizdeki kalıcılığı hakkında tartıştık.

     “ŞEYkavramını bir üçgenin ortasında yazdık. Üçgenin köşelerine;
- Matematiksel bir kanıtlama kadar sağlam
- Bir gece baskını kadar şaşırtıcı
- Bir yıldız kadar yüksek
yazdık.

     Bu örneklemeyi hem Kate Moss hem İsrail-Mısır savaşı üzerinden gerçeğe uyarladık. Bir yıldız kadar yüksek kısmını romantizm ile bağdaştırdıktan sonra, 1900’lerin başında yaşayan, 22 yaşında ilk ve son kitabını yazan ve 24 yaşında da ölen Lautreamont’dan bahsettik. Kitabın adı “Maldoror’un Şarkıları”. Şair, şiirlerini düz yazı halinde ve piyano çalarken, duyduğu melodiye paralel duygularla yazarmış...

     Memed Hoca Wordswoth, Keats izleyip, Coleridge (İron Maiden’in çıkış noktası) ve William Butler Yeats hakkında okuma yapmamız gerektiğini söyledi.
Tüm bu kişilerin ortak alanı olarak ise tutundukları şeyleri açtı;
-İnsan sevgisi
-Doğa sevgisi

     Divan Edebiyatı ve Sembolizm’ e dönerken “Gotik” kavramından bahsettik.
Batı ve Doğu gotik kavramı arasındaki farkı şu şekilde ortaya koyduk:
Batı gotik kavramında ahiret, korku kavramlarının yanı sıra suçluluk kavramı vardır dedik. Ancak doğu edebiyatına ve gotik kavramına bakacak olursak, suçluluk duygusunun yerini kabulleniş kavramının aldığını gözlemliyoruz.
İron Maiden dinleyeniniz var ise, “The Rime of the Ancient Mariner” isimli iki parttan oluşan parçalarının bize yaşattığı çağrışım, tarafımızdan örtüştürülen hissiyat bizi, “Dönülmez Akşamın Ufkundayız”a götürdü ve içinde yaşadığı duyguların farklı cümleler ve farklı kültürlerde yaşamasına rağmen ne kadar doğu gotiği koktuğunu ve benzeştiğini konuştuk.
     Bu konunun ardından Rindlerin Akşamı şarkısını Bülent Ersoy’dan dinledik.
"Ya şevk içinde harab ol
Ya aşk içinde gönül
Ya lale açmalıdır göğsümüzde yahut gül"
Bu dizelerdeki “gül” ün peygamber anlamına gelmesi yani Allah’a duyulan aşk anlamına geldiğinden , “lale” sözcüğünün ise insana duyulan sevgi ve aşkı temsil ettiğinden bahsettik.
     
     Bu dizelerden sonra kliplerinde, Shakespeare'in Hamlet'inin Ophelia karakterinden etkilenen Kylie Minogue ve Nick Cave’in "Where the Wild Roses Grow" düetini dinledik.

     Memed Hoca Ophelia’nın resimlerine bakın dedi, Alexandre Cabanel’in Ophelia çizimi ni örnek olarak koyuyoruz.

         Hayal oyunları başlasın!
  
     'OYUN Projesi'nin içeriğini belirlemede, son tarih 14 Kasım 2011 olarak kararlaştırıldı!
Bu hafta, herkesin 12 kar ile birlikte, fikirlerle gelmesine karar verildi.
     Bir film gibi düşüneceğiz, “Nerede?” sorusu ile başlatıp film kareleri gibi devam edeceğiz. Kimbilir, belki pazartesi günü belirtilecek konu başlıkları, rol modelleri, mekanlar ve bunun gibi hayal kartlarını düşünürken, kendimize de yeni hayaller yaratabiliriz.
John Lennon demiş ki bir vakit;

A dream you dream alone is only a dream. A dream you dream together is reality”

Ne dersiniz? 

Tuğçe Özkara
Sırma Aksüyek

İstanbul Bilgi Üniversitesi
Sahne ve Gösteri Sanatları Yönetimi
Liseliler Kendini-Kentini Keşfediyor 2011 Projesi.
“Memed Erdener, ders notları - 2” ( 17 Ekim 2011)