8 Şubat 2012 Çarşamba

Liselilerden etkinlik sonrası yazıları:) "Alara Onur"

                                                  'Çok Hücreli Bölünen'in ardından     


     Aktif olarak tiyatro takip eden, yer bulduğu her oyuna gitmeye calışan bir insan olarak, son zamanlarda gittiğim en güzel oyundu "Çok Hücreli Bölünen". Alternatif tiyatro akımı, Türkiye'de son yıllarda hayatımıza girmeye başladı ve bence bu işi de alnımızın akıyla başarır hale geldik. Bu oyun da, bunun en açık örneklerinden biriydi.
     İlk olarak Milano'da böyle bir oyuna gitmiştim (oyuncunun en başta izleyicilerden biriymiş gibi oyuna başladığı) ve çok farklı bir deneyim olmuştu bu benim için. Çünkü o zamana kadar gittiğim hiçbir oyunda böyle bir şeye tanık olmamıştım. "Çok hücreli bölünen"de de aynı girişi görünce çok şaşırdım açıkcası ama olumlu bi' şaşkınlıktı bu; oyunun gidişatına göre mükemmel uyumlu bir başlangıçtı. Gerek konusunun güncelliği, gerek Aybüke Esin Tumluer'in oyunculuğunun doğallığı olsun, tam anlamıyla içimizden çıkmaydı oyun. 
     Günümüzün trajikomik olaylarının ve Türk insanının devamlı içinde bulunduğu kişilik bunalımlarının, zeki ve güldüren bir şekilde anlatıldığı "gerçek" bir oyundu 'Çok Hücreli Bölünen'. 
     İzlerken komik gelen, fakat alt metin yoksunu bir sürü boş oyun var piyasada ve bu kesinlikle onlardan biri değildi. Çok güzel bir cumartesi gecesi geçirmemi sağladı. Tiyatroyla ilgilenen herkese de tavsiye ederim, kesinlikle gidilip görülmeli ve destek olunmalı :)


                                                                                                               Alara ONUR
                                                                                                              İtalyan Lisesi öğrencisi

Liselilerden etkinlik sonrası yazıları:) "Deniz Güven"

Mekan Artı

‘Çok Hücreli Bölünen’
     
     Ben oyunu izleyen değildim, oyunun içindeydim aslında. Bu oyun çok ‘’Çok Hücreli Bölünen’’ olmuş gerçekten. Oyuna erken gelmek iyidir derler ya, aslında o her oyun için geçerli değilmiş. Erken gittim, tongaya düştüm. Nasıl mı? 
     Gazeteci yani oyuncu Aybike Esin Tumluer geldi yanımıza ‘’Ben gazeteciyim Amerika’dan röpörtaj yapmak için geldim, kulise bir oyuncunun yanına gittim, nasıl bir ukalalıksa dışarı kovdu beni. Zaten bu Aybike için çok kötü yorumlar yapıyorlar, oyunda berbat ötesiymiş, o bir saat nasıl geçecek acaba, mekanda çok kötü zaten, lağım gibi kokuyor, küçücükte yer, bir de tiyatro diyorlar buraya...’’ diye aslında kendini ve oyununu sergileyeceği mekanı kötülemeye başlıyor; ama biz farkında değiliz tabii. Ne diyeceğimizi bilemeden kafa sallayıp onaylıyoruz. Hani bir de safız ya, Amerikadan geldiğine inanıp onun gazeteciliğiyle, bizim de öğrenciliğimizle ilgili konuşup duruyoruz; ama bir yandan da bize ve etraftakilere oyuncuyu (yani kendini)  kötülemeye devam ettiğini görüyoruz Aybike'nin.
     Herkes şok içinde tabii. İnkar etmeyeyim içimden; ‘’Bu kadın manyak mı ya da ilgi çekmeye mi çalışıyor acaba’’ diye geçirmiyor da değildim. Aklımdan türlü türlü yorumlar geçiyor da onun hiç oyuncu Aybike Esin Tumluer  olacağı geçmiyor. Nasıl bir kurguysa gişedeki kadın, oyunu yazan; Ufuk Tan Altunkaya  hepsi oyunun içinde. Gazeteci, onlara da hicivlerde bulunurken onlar da çok başarılı bir şekilde durumu hiç çaktırmıyorlar. 
     İçeriye girdikten sonra da gazeteci olduğunu idda eden kadın yani Aybike hala devam ediyor ilgi çekme hareketlerine. Benim gibi önümdeki, arkamdaki, sağımdaki, solumdaki de şaşkın.Çoğu kişi bu gazateciye gülüp bir yandan da bu nasıl bir özgüven, nasıl bir delilik diye düşünürken  bu Amerika’dan gelen gazetecinin bizim oyuncu Aybike Esin Tumluer olduğunu öğrenmiyor muyuz?! O an ki şaşkınlığım, oyun içinde oyuna gelmiş olmam belki de hayatım boyunca unutamayacağım bir andı. Farkında olmadan da oyunun içine dahil olmak hoş bir duyguymuş meğerse. Kendimi hem tongaya düşürülmüş gibi hissediyorum, hem de oyuncu gibi.      Gerçekten de ‘’Hepimiz artık normal anormallerdeniz’’sözünü  çok güzel yansıtıyor Aybike! Oyunculuğunu ayakta alkışlıyorum...
     Benim için sekiz de başlayan oyunun ilk yarım saati böyleydi; şaşırtıcı, garip, hafif insanın içine korku düşüren, bir o kadar da neşe ve heyecanla saran, aynı zamanda ne kadar saf olduğunu gösteren bir yarım saatti. 
     Sekiz buçuktan sonrası içinde gene söyleyebileceğim öz şeyler var. Toplumu, ülkenin durumunu, insanları tatlı hicivlerle eleştirmesi ve farklı tipleri, duyguları, ruh hallerini mimikleriyle yansıtması gerçekten çok başarılı ve derinden etkileyiciydi. Hele ki o son cümlesi ‘’Sessizliği dinleyelim… Hayır sessizliği dinleyemeyiz ki. Dolapdere'deki dovülen kadın mevcutken, bir yığın aç ve kimsesiz insan varken, sokakta bekleyen fahişelerin çağresizliğinin çığlığı söz konusuyken biz burada sessizliği dinleyemeyiz’’ sözleriyle, o muhteşem oyununu noktalayan  oyuncu Aybike Esin Tumluer’e, yüzümden tebessüm hiç eksik olmadan izleyen benden,  kocaman tebrik ve sevgilerle…
     Bu keyifli akşam için ona ve bu oyunu izleme fırsatını bana yaratan İstanbul Bilgi Üniversitesi’ne teşekkür ederim.
                                                                                                                                                     
                                                                                                                                 Deniz GÜVEN
Göztepe İhsan Kurşunoğlu Anadolu Lisesi. 10. Sınıf